28 Eylül 2010 Salı

Kader Anı!..


Kader_ Anı
Yükleyen hakanipek6.

Önemli not:Yazıyı okumadan önce videoyu izleyiniz!..

“Kader” Zeki Demirkubuz’un temel izleklerinin en olgun ve en görkemli biçimde boy gösterdiği filmidir.Bana kalırsa filmografisinin en iyisi.İnsana dört bir yanı alevlerle çeper içine alınmış bir cehennem tasviri izlenimi veren bir dünyadır bu

KADER Mİ? YAZGI MI?
İnsanın yaşamı kendi özgür iradesinin ve özgür seçiminin bir sonucu mudur?Yoksa özgür irade, davranışlarımızın kökeninde temel nedenleri bilemeyişimiz yüzünden yaşadığımız bir yanılsama mıdır?Bunlar çoğumuza beylik felsefi sorunlar gibi görünebilir.Çoğunlukla kendi yaşamımızı kendi tercihlerimiz doğrultusunda özgürce kurduğumuza inanma eğilimindeyiz.Ne var ki,yaşamda genellikle özgürce seçimler yapma şansını kaçırırız.Tecrübesizliğimizden,davranışlarımızın bütün sonuçlarını önceden kestirebilme imkansızlığımız yüzünden.Ya da hata yaptığımızı göre göre,hiç istemediğimiz yönlere savurur kimi arzu veya saplantılarımız bizleri.Yaşamımızı biçimlendirmek için ne kadar uğraş verirsek verelim,bilinmeyen bir elin sürekli bizi yoğurup biçimlendirmesi, yazgı denilen şey olmalıdır.

Zeki Demirkubuz’un iki filminin adı,bu sorunu ne denli önemsediği kanıtlar:”Yazgı” ve “Kader”.İlki,Camus’nün “Yabancı”sının serbest bir uyarlamasıdır;diğeri ise “Masumiyet”in öncesinde yaşanan olayların hikayesi.Aslında aynı adı taşısa da farklı hikayeler anlayan bu iki filmin arasında gizemli bir bağ vardır.”Yazgı”da teslim olup, şahsiyetinden ve yaşamından vazgeçerek kendine biçilen role boyun eğmiş birinin hikayesi,Kaderde ise,yaşamdaki kendisine uygun görülen role isyan edip ne pahasına olursa olsun kendi yaşamının oyuncusu olmak isteyen birinin hikayesi..Ama her ikisinin de ortak noktası,trajedi olmalarıdır.Zeki Demirkubuz, arzu ile yasanın en korkunç çarpışmasında çıkan korkunç haykırışları ve çatırdayan kemik seslerini, insanın trajedisi,ya da yazgısı olarak gözlerimiz önüne serer…

“Kader” Zeki Demirkubuz’un temel izleklerinin en olgun ve en görkemli biçimde boy gösterdiği filmidir.Bana kalırsa filmografisinin en iyisi.İnsana dört bir yanı alevlerle çeper içine alınmış bir cehennem tasviri izlenimi veren bir dünyadır bu.Genç yaşta yatalak olmuş bir adam,belalı sevgilisinin yardım ve korumasına sığınmış,kaçıp gitmek isteyen ama çocukları ayağına dolaşan genç karısı…Belalı bir adama tutulup,onun peşinden kuru bir yaprak gibi savrulan ve ailesi dahil geçmişine tümüyle sırt çeviren genç ve güzel Uğur…Uğur’un ailesini köleleştiren yoksulluğu…Onun psikopat sevgilisi Zagor… Tehlikeli oğlancıların arasına düşmüş Uğur’un erkek kardeşi…Ve bu tekinsiz dünyada bütün suçu gerçek bir aşk ve sevgi arayışı olan,bu korkunç dünyanın bütün ağırlığı ile üzerine çullandığı Bekir…

İlk defa Uğur’u halıcı dükkanında görür Bekir.Baştan çıkarıcıdır,bir afettir Uğur.Her hareketi,her davranışı ,alınmamış gizemli tatların dünyasına yaptığı bir çağrıdır sanki.Hem gerçek hemde mecazi anlamda derin uykusundan uyandırmıştır Bekir’i.Uykuyu haram etmiş bir derin hançer yarası gibi,bir daha da aklından çıkmayacaktır Bekir’in.Zamanla öylesine teklifsiz ve cömertçe çağrı yaptığı dünyanın gerçek olmadığını anlasa da,vazgeçmeyecektir Uğur’dan Bekir.Nedir bunun adı?Aşk mıdır,zayıflık mı,saplantı mı?Dünyayı aşırı önemsemek mi?Gerçeği hor görmek mi?Kader diye adlandırmak daha doğrusudur belki.Aklın körleştiği,sağduyunun elinin kolunun bağlandığı,tıpkı kabuslardaki gibi göz göre göre gelen felaket karşısında elin kolun bağlanıp dilin lal olduğu bir uğrak.

Yazının baştaki soru ile bizi baş başa bırakan kilit bir sahnesi vardır filmin.Ufuk Bayraktar(Bekir) ve Vildan Atasever’in(Uğur) muhteşem performansına da çok şey borçlu olan,filmin meramını minimal düzeyde özetleyen bir sahne:İnsan mı yaşamını biçimledirir,yaşam mı insanı?Onca acısına ızdırabına tanık olduğumuz Bekir,bu kaderin kendi mi seçmiştir?Yoksa başta Uğur olmak üzere, istemdışı güçlerin seçtiği bir kurban mıdır? Bu sahnede annesi,evlendirmek istediği kızın bir resmini gösterir Bekir’e.Başı örtülü kızın güzellik bakımından Uğur’dan aşağı kalır bir yanı yoktur.Ertesi gün,halıcı dükkanında masasında otururken,Uğur’dan çaldığı resimle o kızın resmini yan yana koyar.Biri yaşamdaki payına düşen role uygun, geleneksel aile yaşantısına göre bir yol,diğeri ise Uğur’un şuh edalarla çağrı yaptığı,insana mutluluk mu bela mı getireceği belirsiz bir yol.Tam o sırada Uğur geliverir aniden.Sanki “beni seç” dercesine!Bekir acemice, sanki Uğur’a karşı kayıtsızmış rolü oynayan,ancak dili tutulup utanç altında ezilen haliyle küçük yazıhaneden dükkanın içine doğru bir hamle yapar.Uğur gidiyormuş gibi yapıp saklanır.Bekir onu aramaya başlayınca birden saklandığı yerden çıkıverir!.Sanki ona sorular sormuş ve cevabını bekliyormuş gibi davranır Uğur.Gitmeye hazırlanırken,Bekir bütün gücünü,cesaretini toplayıp,ağladı ağlayacak bir mahcubiyetle itiraf eder duygularını:”Ben seni çok seviyorum”…Uğur,beklediği cevabı almıştır.Kısa bir duraksamadan sonra uzaklaşır dükkandan.Bekir gözyaşları içinde,acınası bir edayla bakar ardından…

Neden Bekir’i baştan çıkarmıştır Uğur?Belalısı Zagor’dan kurtulup kendine düzenli bir aile hayatı kurmak istediği için mi?Yoksa o berbat aile yaşantısının öcünü almak için kurban mı seçmiştir Bekir’i.Uğur’un bütün o kötücül davranışlarına rağmen Bekir’i peşinden sürükleyen,o karşı koyamadığı gücün nedeni nedir?Bunların cevabını vermektense,bunu bir trajedi olarak anlamlandırıp varacağı en kötü sonuçlara kadar izini sürmeyi tercih eder Demirkubuz.Aslında o dengesiz,herkesin herkese en ağır kötülükleri kolayca yapabildiği,o vahşi,adaletsiz toplumsal ortamın bir numunesidir Bekir’le Uğur’un arasında geçenler.Orada çatırdayıp yerle bir olan dünya,Bekir’in üzerine çullanmıştır.Aslında Uğur’un da üzerine...O da tutku ve saplantı ile bağlı olduğu o patolojik aşkını ayakta tutabilmek için bütün geçmiş yaşantısından kopmuş,o geçmiş yaşantısından arta kalan belki de en iyi şey olan Bekir’i kurban ederek,hayattan bir şekilde almıştır öcünü.Bu aslında diğer çarpıcı sahnelerle karşılaştırıldığında önemsiz gibi görünen sahne,filmin bütün meramını dışa vuracak şekilde çok iyi tasarlanıp peliküle aktarılmıştır.Bütün iyi filmlerde olduğu gibi,sinemayı sanat yapan şeyi,ayrıntıların önemini gözlerimiz önüne sermektedir…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder